top of page

Online Kursa Hemen Başla!

0 553 291 03 98

  • YouTube
  • Instagram
  • Whatsapp
Safe Area (1)_edited.jpg

Ders

Safe Area (1)_edited.jpg

Ders

Musammatlar

  • YouTube
  • Instagram
  • Spotify

Divan, Farsça bir kelimedir ve sonradan Arapçaya ve başka dillere geçmiştir. Kelime anlamı, yazı ve insanla ilgili topluluk manasına gelmektedir. Bunun dışında kuyudat defteri, devlet işleri ve alakalı encümen, arşiv ve kanepe, herhangi bir mevzu üzerine tedvin edilmiş eser, anlamlarında da kullanılmıştır. Arap edebiyatının en ilk zamanlarında, seçme şiirlerin toplandığı mecmua yani antoloji anlamında kullanılmış—Ebû Temmâm (Ö.846)’ın kahramanlık şiirlerini topladığı Dîvânü’l-Hamâsa’sı gibi—daha sonra anlam daralmasına uğrayarak sadece bir şairin klasik nazım şekilleriyle yazdığı şiirlerini topladığı eserlerin adı olmuştur.

Şairler divanlarını daha çok sanat hayatlarının olgunlaştığı dönemlerde tertip etmişlerdir. Sonradan yazdıklarını ise yeni nüshalara ilave etmişlerdir. Bazı şairler yaşarken şiirlerini divan hâline getirememiştir. Bunlardan bazılarının divanları yakınlarının çabalarıyla gün yüzüne çıkmıştır. Yarım kalan veya klasik tertibe göre çok eksik olan divanlara ise divançe adı verilmiştir. Divan şairleri istisnalar dışında tek divan tertip edebilmişlerdir. Fars Edebiyatında Molla Câmî, Çağatatay sahasında Ali Şir Nevâyî, Anadolu sahasında Gelibolulu Mustafa Âlî, Keçecizâde İzzet Molla, Nazîm gibi şairler ise farklı dönemde yazdıkları şiirleri ayrı ayrı tertip etmişler ve her birine farklı isimler vermişlerdir.

Örneğin Keçecizâde İzzet Molla’nın ilk şiirlerini Bahâr-ı Efkâr’da, son zamanlarında yazdıkları şiirlerini ise Hazân-ı Âsâr’da toplamıştır.

Bunların dışında ad koyma geleneği yerleşmemiş, divanlar şairlerin mahlaslarıyla anılmıştır. Fuzûlî Dîvânı, Dîvân-ı Nedîm vs. gibi. Kemalpaşa-zâde ve Kadı Burhaneddin gibi şairler ise divanlarından mahlas kullanmamışlardır. Bunlar şairlerin gerçek isimleriyle anılmıştır. Edebiyatımızda kaleme alınmış en hacimli divan Edirneli Nazmî’ye aittir.

Klasik Türk edebiyatında divan tertibi, Arap geleneğine bağlıdır. Bu da türler gibi zamanla gelişerek klasikleşmiştir. Divan başlığı taşıyan ilk örneklere bakıldığında, belli bir sistemin olmadığı görülmektedir. Şiirlerin karışık olarak dizilmesi, sadece gazellere ve nazım şekillerinden birkaçına yer verilmesi gibi hususlar divan başlığı taşıyan ilk örneklerde görülebilmektedir. Anadolu sahasında yazılan ilk divanlarda da benzer durum söz konusudur. Mevlânâ ve Sultan Veled’in Farsça divanlarında, gazeller ve kasideler karışık olarak “hurûf-ı heca” (kafiye ve rediflerin son harfine göre) tertibiyle sıralanmıştır. Anadolu sahasında, bilinen en eski Türkçe divan olan Yunus’un divanı, gazeller ve ilahilerden mürekkeptir. Şiirlerin çoğu hece ölçüsüyle yazılmıştır. 11. yüzyıl şairlerinden Nesîmî ve Kadı Burhâneddîn’in divanlarında da klasik divan tertibi yoktur. Anadolu sahasında Ahmedî ve Şeyhî ile 15. yüzyılın başından itibaren klasik divan tertibi görülmeye başlanmıştır. Bu asırda, Çağatay sahasında Ali Şîr Nevâyî’nin divanında ise kasidelere yer verilmiştir. Şekil mükemmelliğine çok önem gösteren Fuzûlî (Ö.1566)’nin divanı, ideal ve mürettep bir divandır.

Fuzûlî Dîvânı’nında, manzum-mensur dibâceden sonra sırasıyla kaside şeklinde yazılmış, tevhit, münacat, na’t ve methiyeler, gazeller, musammatlar (terkib-bend, terci-bend, müseddes, muhammes, tahmis, murabba), mukatta’at ve rubaiyyat gelmektedir. Gazel ve rubaiyyat kısmı kafiye ve redif olan kelimelerin son harfine göre sıralanmıştır. Fuzûlî Dîvânı’nda Kanûnî ve Ayas Paşa için yazılan terkib ve terci-bendin kasideler arasına alınması, kendi musammatlarının ise gazellerin ardından gelmesi; nazım şekillerinin dizilişinde belirleyici olanın nazım türü olduğunu gösterir. Sonraki yüzyıllarda mesnevi, rubai ve diğer nazım şekilleriyle yazılan ama muhteva olarak tevhit, na’t gibi özellikler taşıyan şiirler divanların başında yer almıştır.

Mürettep bir divan, klasik nazım şekillerinin önemli bir kısmıyla ve mümkün olduğunca alfabenin her harfiyle kafiyeli gazeller yazmak suretiyle meydana gelir. Ancak bütün harfler kullanılarak gazeliyat bölümün oluşturulması her zaman mümkün olmamıştır. Edebiyatımızda, Nevâyî ve Fuzûlî haricinde her harften kafiyeli gazel söyleme kuralına uyan şair yoktur. Pek çok şair, sadece Fars ve Türk alfabelerinde olan پ (pe), چ (çim), ژ (je) harfleriyle biten gazeller yazmamıştır. Ayrıca س (se), ط (tı), ع (ayın), غ (gayın) gibi harfler de kafiyede karşılaşılan güçlüklerden dolayı tercih edilmemiştir.

Divanlarda içerik haricinde şiirlerin sıralanmasında ortak kabullerin önemli bir etkisi olmuştur. Gazeller kafiye ve rediflerinin son harflerine göre alfabetik sıralanırlar. Rubailerde de, sayı olarak fazla olduğunda aynı sistem uygulanmıştır. Mevlânâ ve Edirneli Nazmî gibi şairlerin divanında kasideler de alfabetik olarak sıralanmıştır.

Edirneli Nazmî, her harfteki gazelleri kendi aralarında; aruz bahirlerine göre sıralanmıştır. Bu başka divanlarda rastlanmayan bir özelliktir. Musammatları da vezinleri dikkate alarak gazellerin arasına yerleştirmiştir.

Divanların kaside gibi uzun şiirlerden başlayıp, kıt’a, müfret, beyit ve mısra gibi kısa şiirlerle bitmesi tam olmamakla birlikte uzundan kısaya doğru bir dizilişin söz konusu olduğunu göstermektedir. Ancak divanlarda istisnai durumlar her zaman görülebilir. Bunlar, özellikle divan edebiyatının kurulduğu yıllarla ve çözülmeye başladığı 18-19. Yüzyıllarda yoğunlaşmaktadır.

Mürettep divanlar, tevhit ve münacat ile başlar ve Hz. Muhammed ile ilgili na’tlarla devam eder. Bazen şairin şiir ve şairlikle alakalı konulara değindiği dîbâce kısmı divanında başında yer alır. Na’tlardan sonra, dört halife, din ve tarikat büyükleri hakkındaki kasideler gelir. Şair, daha sonra dünyevî makâm sahibi padişahtan başlayarak, sadrazam, şeyhülislam ve diğer devlet büyüklerinin methiyesine geçer. Buradaki şiirler kaside şeklindedir. Bazı divanlarda ise, mesnevi, rubai, terci-bend gibi diğer nazım şekillerinde yazılmışlardır. İçerik olarak tevhit, na’t, methiye türündeki şiirler görülmektedir. Fuzûlî ve Nâbî’nin divanları bunun için birer örnektir.

Mürettep bir divanda, kasidelerin ardından devlet büyüklerinin doğum, düğün, ölüm tarihleri ve çeşitli hadiseler ve imar faaliyetleriyle ilgili düşürülen tarihler bulunur.

Tarihler genel olarak kıt’a-ı kebire (uzun kıt’a) olarak yazılır. Bazen kaside şeklinde yazılmış tarihler de görülebilir. Bazı divanlarda ise, tarih kıt’ları da divanın sonundaki kısa kıt’aların arasına alınmıştır.

Mürettep divanda gazellere geçmeden son olarak, şairin methettiği başka şairler için yazdığı tahmis, tesdis gibi şiirlerle müseddes, muaşşer gibi musammatlar yer alır. Bazen mev’ize, müstezat, manzum mektup, arz-ı hâl şeklinde şiirler de bulunur. Bazı divanlarda, genellikle de son dönemdekilerde musammatlar gazelden sonraya alınmıştır.

Şair genellikle, kendisinden başka kişilere yazdığı şiirlerden sonra kendisine dönerek gazellere geçer. Gazeller, kafiye ve rediflerinin son harfine göre alfabetik olarak (huruf-ı heca tertibi) sıralanır. Ayrıca divanların en hacimli kısmını oluştururlar. Nef’î gibi bazı şairlerde kaside ağırlıkta olabilir.

Gazellerden sonra, son kısımda mukatta’at (kıt’a-rubai), ebyat (lugaz, muamma, matla, müfret), mesari (mısralar) gelir. Bazen divanların sonunda küçük birer mesnevi gibi yazılmış hikâyelere yer verilir. Rubailer, sayıca fazla olunca, yine alfabetik bir sırayla tasnif edildiği görülmektedir.

Gerek sıralamada, gerekse divanda yer verilen nazım şekilleri bakımından kesin bir kalıp yoktur. Birçok divanda bu tertip sisteminin kullanılmadığı görülmektedir. Örneğin Nedîm ve Bâkî’nin divanlarında tevhid, münacat gibi dini şiirlere yer verilmemiştir. Ancak Arap Edebiyatından beri gelen genel bir divan tertibi disiplini vardır. Bu, zamanla gelişerek klasikleşmiş ve şairler tarafından ekseriyetle uygulanmıştır.

Safe Area (1)_edited.jpg

Ders

Safe Area (1)_edited.jpg

Ders

Klasik Türk Edebiyatı

Mesneviler

Klasik Türk Edebiyatı

Mesneviler

Klasik Türk Edebiyatı

Mesneviler

bottom of page